Millî Eğitim Bakanlığı ve OECD iş birliğiyle Türkiye'nin mesleki eğitim alanında gerçekleştirdiği reformu ele almak ve paylaşımda bulunmak üzere "Geleceğe Hazır Bir Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemi İnşa Etmek: Türkiye'de Mesleki Eğitim ve Öğretim Reformlarının Deneyimlerini Öğrenmek" konulu zirve, İstanbul'da gerçekleştirildi.
Millî Eğitim Bakanlığı ev sahipliğinde, OECD ve Avrupa Eğitim Vakfı iş birliği ile İSO Meclis Salonu'nda düzenlenen zirvede konuşan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, her ülkenin en kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğuna işaret ederek beşeri sermayenin niteliğini artırmada kullanılan en önemli enstrümanın da eğitim olduğunu kaydetti. Özer, bu nedenle OECD ülkelerinin 1950'li yıllarda, II. Dünya Savaşı sonrasında, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını yüzde 90'ların üzerine taşıdıklarını, eğitimde kitleselleşme evresine ulaştıklarını anımsattı. "Maalesef Türkiye 2000'li yıllara kadar bu süreci çok başarılı bir şekilde yönetemedi." diyen Özer, "2000'li yıllarda ilkokul hariç eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları yüzde 50'nin altındaydı. Ama son yirmi yılda, cumhuriyetin ilk yüzyılını tamamlamada en önemli enstrüman olan eğitimin bu eksikliğini gidermede Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde devasa bir yatırım yapıldı." ifadesini kullandı.
"Ayrım yapılmaksızın Türkiye'nin her noktasında eğitim seferberliği gerçekleşti"
Türkiye'nin eğitimde kitlesel bir dönüşüme sahne olduğunu bildiren Özer, son yirmi yılda 81 ilde ve tüm ilçelerde, hiçbir bölge ayrımı yapılmaksızın Türkiye'nin her noktasına yepyeni okullar ve derslikler inşa edilerek beşeri sermayenin eğitimle buluşması için bir seferberlik gerçekleştirildiğini vurguladı. Özer, bu sürecin rakamlara da yansıdığını belirterek "2000'li yıllarda beş yaşta, yani okul öncesindeki okullaşma oranı sadece yüzde 11 idi. Bugün yüzde 98. ilkokuldaki okullaşma oranı bugün yüzde 99.63'e, yani yüzde 100'e ulaştı. Ortaokulda yüzde 99.44'e ulaştı. Özellikle 4+4+4 reformundan sonra, ortaöğretimdeki okullaşma oranlarında devasa bir artış oldu. 2000'li yıllarda ortaöğretimde yani liselerdeki okullaşma oranı yüzde 44 iken bugün yüzde 95'e ulaştı. Yükseköğretimdeki net okullaşma oranları yüzde 14'lerden yüzde 48'lere ulaştı. Yani son yirmi yıl, eğitimde kitleselleşme evresinin gerçekleştiği bir döneme tekabül etmekte." dedi.
Eğitimde kitleselleşmenin iki kazananı olduğunu dile getiren Özer şunları söyledi: "Birincisi, sosyoekonomik seviyesi görece dezavantaj olan kesimler, yani eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için tarihî bir dönem yaşanmış oldu. Onların hepsi eğitime katılabildi. Okul öncesinden yükseköğretime ücretsiz bir şekilde eğitimden yararlanabilme imkânına kavuştular. İkincisi ise kız çocuklarının okullaşma oranında kendisini gösterdi. Son otuz kırk yılda bu ülkede kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili devasa seferberlikler yapılmasına rağmen istenilen sonuç elde edilememişti. İşte son yirmi yıldaki bu dönüşüm, kız çocuklarının okullaşmasındaki tüm engelleri de ortadan kaldırdı. 2000'li yıllarda ortaöğretim seviyesindeki kız çocuklarının okullaşma oranları yüzde 39'lardayken bugün yüzde 95'e ulaştı. Sayın Cumhurbaşkanımıza eğitime göstermiş bu pozitif ayrımcılıktan dolayı en içten şükranlarımızı bu vesileyle arz etmek isterim."
Türkiye'nin son yirmi yılda PISA ve TIMMS gibi uluslararası kuruluşların yapmış olduğu araştırmalarda başarı grafiğini sürekli yükselttiğini anlatan Özer, Türkiye'nin eğitimde bir taraftan kitleselleşme evresini devam ettirirken diğer taraftan da kaliteyi sürekli iyileştirdiğini söyledi.
Mesleki eğitimde Türkiye'ye özgü problemlere Türkiye'ye özgü çözümler üretildi
Özer, mesleki eğitim konusunda başarılı öğrencilerin uzak durması nedeniyle tüm dünyada ciddi bir sorun yaşandığını belirterek bu sorunu aşmak adına Türkiye'nin kendine özgü geliştirdiği modele işaret etti. Özer, "İşte biz kendimize özgü, bu dünyada zaten problemli olan süreçte, kendimize özgü başka problemlerle karşılaştık. Özellikle 1999 yılında meslek liselerinin mezunlarının yükseköğretime erişimini engellemeyle ilgili bir eğitim politikası, maalesef bu trendi çok daha travmatik hâle getirdi ve akademik olarak başarılı öğrencileri meslek eğitiminden tamamen uzaklaştırdı." değerlendirmesinde bulundu.
Özer şöyle devam etti: "Hiçbir yere yerleşemeyen öğrencilerin homojen olarak kümelendiği bir okul türüne dönüştürdükten sonra hepinizin malumu olduğu üzere öğretmenlerin öğrencilerinden başarı beklentisi düştükçe eğitim ortamları çok daha dezavantajlı hâle geldi. 2012'den sonra bu katsayı uygulaması kaldırılınca Bakanlığımız, mesleki eğitimi güçlendirmek için inanılmaz çaba sarf etti. Biz bu dönemde, iki ciddi değişiklik yaptık. Birincisi, Türkiye'de mesleki eğitim iki kanaldan yürütülüyor: birisi mesleki teknik Anadolu liseleri, diğeri de mesleki eğitim merkezleri."
Meslek liselerinde, özel sektörün herhangi bir finansal katkısını almadan sadece deneyimleri paylaşmak üzere birlikte bir yönetim modeli geliştirdiklerini kaydeden Özer, "Artık meslek liselerinde mesleki eğitim verilen tüm alanlarda müfredatı birlikte güncelliyoruz, öğrencilerimizin işletmedeki beceri eğitimlerini birlikte planlıyoruz. Mesleki eğitimin kalitesi için çok kritik olan, öğretmenlerin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini artık birlikte planlıyoruz. Tek bir şey istiyoruz: İstihdamda öncelik." diye konuştu.
Söz konusu yaklaşımla yola çıkıldığında TOBB, ATO, ASO ve İSO ile birlikte hareket edildiğini dile getiren Özer, "Kafa kafaya vererek bu süreci başlattığımız zaman bir sene içinde şunu gördük: Akademik olarak başarılı öğrenciler meslek lisesine gelmeye başladı. Ortaokuldan sonra liseye yerleştirmeyle ilgili yapılan YGS sınavında, ilk kez mesleki eğitim tarihinde, ilk kez yüzde birlik başarı diliminden öğrenciler meslek lisesine gitmeye başladılar. Yani bu ülkenin en başarılı öğrencileri artık mesleki eğitimde istikbal ve gelecek görmeye başladılar ve kariyerlerini ona göre planlamaya başladılar." bilgisini paylaştı.
Özer, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu süreçten sonra, özellikle mesleki eğitimdeki üretim kapasitesini artırmaya başladık. Türkiye'de mesleki eğitimde döner sermaye kapsamında üretim yapılıyor ve üretimden hem öğrenciler hem de öğretmenlerimiz katkıları ölçüsünde pay alıyorlar. Tüm eğitim literatüründe sadece mesleki eğitim için değil, diğer eğitimler için de anahtar olan 'yaparak öğrenme' odaklı bir şekilde mesleki eğitimi tekrar dizayn etmek için üretim kapasitesini artırdık. Meslek liseleri artık öğrencileri istihdam edilebilirlikle ilgili kazanacakları becerileri, eğitim ortamlarında kazanmaya başladılar. Bu kapasiteyi artırdıktan sonra hemen bunu fikrî mülkiyetle taçlandırmaya başladık. Baktık ki mesleki eğitimde gerçekten patent, faydalı model, marka ve tasarım kapasitesiyle ilgili çok önemli bir potansiyel var. Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle, Türkiye'de 55 AR-GE merkezi açtık. Millî Eğitim Bakanlığı, temel eğitim ve ortaöğretimde yılda yaklaşık 3 fikrî mülkiyet tescili alırken şu anda Millî Eğitim Bakanlığının tescil sayısı 8 bin 300'lere ulaştı ve bunlar ticarileşmeye başladı. Meslek liseleri artık doluluk oranları yükselmeye -ama bu, niteliksiz bir doluluk değil- ve başarılı öğrencilerin yer almaya başladığı bir dolulukla artık kendi mecrasında ilerlemeye devam ediyor."
Geçmişimizdeki ahilik kültüründe merkezini bulan çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitimi
İkinci olarak atılan önemli adımdan bahseden Özer, "O dual mesleki eğitim dediğimiz, aslında hep Almanya'ya referans gösterilen ama Türkiye'nin geçmişinde bin yıllık ahilik kültüründe merkezini bulan o çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitiminin haftada bir gün okulda, dört gün işletmede beceri eğitiminin yapıldığı eğitim türüne el attık." dedi. Özer, bu eğitim türünün özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin en fazla ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirmek olduğunu söyledi.
25 Aralık 2021'de bir kanun değişikliğine gidildiğini anımsatan Özer şöyle devam etti: "Bu kanun değişikliğiyle; daha öncesinde işveren üzerinde yük olan asgari ücretin üçte biri, yüzde otuzu, öğrencilere verilen payı devlet olarak tamamen üzerimize aldık. Aynı zamanda üç yılın sonunda kalfa olan gençlerimizi de o sertifikasyondaki değişikliğin karşılığı olarak asgari ücretin yüzde otuzundan yüzde ellisine çıkardık. Bir sene olmadı, aslında 11 ay oldu. 25 Aralık 2021'de Türkiye'de tüm mesleki eğitim merkezlerindeki çırak kalfa sayısı sadece 159 bin idi. Bugün 1 milyon 108 bin çırak kalfa var. 2022 yılındaki hedefimiz 1 milyondu, Aralık ayına gelmeden -ki geldik bugün- start verdik. 1 milyon 108 bine ulaşmış olduk. İnanıyorum ki 2022'yi 1 milyon 200 binler bandında tamamlayacağız. 2023'te de bu büyüme devam edecek. Tüm bu gelişmeler mesleki eğitimin ortaöğretimdeki payında da dramatik değişiklikler yaptı. 2021'de mesleki eğitimin, ortaöğretimdeki payı sadece yüzde 32 iken bugün yüzde 44'e ulaştı. Bu oran OECD'nin yaygın bir şekilde kullandığı, eğitimle iş gücü piyasası arasındaki geçişkenliğin performansını ölçen çok önemli bir gösterge."
"Türkiye ilk kez mesleki eğitime uluslararası öğrenci almaya başladı"
Türkiye'de mesleki eğitim merkezlerinin genç işsizliği azaltmada çok önemli bir potansiyel olma işlevi gördüğünü bildiren Özer, "Bu kritik dönemeçte tüm dünyada ekonomik sarsıntılar ve tedarik zincirlerinde problemler yaşanırken Millî Eğitim Bakanlığı ve hükûmetimiz çok hızlı bir şekilde bu sürece müdahil olarak çok önemli bir mesafenin alınmasını sağladı." ifadesini kullandı.
Özer, "Oradaki 1 milyon 108 binlik öğrenci çırak-kalfa portföyüne baktığımız zaman bunun yüzde 55'inin 18 yaş üzeri olduğunu görüyoruz. İşte bu, aslında Türkiye'de genç işsizliği azaltmayla ilgili ne kadar önemli bir potansiyel olduğunu hepimize gösteriyor." diye konuştu. Bu süreçte en kritik hamlelerden birinin de kadın istihdamıyla ilgili olduğunu vurgulayan Özer, kadınların bu süreçte mesleki eğitimle buluşma fırsatı bulduğunu söyledi.
Özer, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Son güncel rakamlara baktım, 25 Aralık 2021'de 159 bin çırak - kalfa varken Türkiye'de, bu 159 binin içindeki kadın oranı 27 bin idi. Şu anda ise 1 milyon 108 binin 326 bini kadın. Yani kadınlar da artık iş gücü piyasasına geçişlerinde mesleki eğitimle donatılarak çok daha dirençli ve çok daha dayanıklı bir şekilde yaşamlarını devam ettirmeyle ilgili çok önemli bir enstrümanı da kazanmış olacaklar. Bu dönüşüm, sadece iş gücü piyasasının ihtiyaç duymuş olduğu insan kaynağının yetişmesini sağlamadı, aynı zamanda ortaöğretim sisteminin de dengesini bulmasını sağladı. İnşallah, yeni çalışmalarımızla birlikte mesleki eğitim çok daha güçlü hâle gelecek. 2022'de bu deneyimlerimizi dünyayla paylaşmak için 7 adet uluslararası mesleki teknik Anadolu lisesi kurduk ve ilk kez mesleki eğitime uluslararası öğrenci almaya başladık. Yani artık Türkiye, o tüm antidemokratik uygulamalar ve müdahalelerle travmatik hâle gelen meslek eğitimi ayağa kaldırdığı gibi sadece kendi sorunlarını çözen değil, OECD Genel Sekreterinin de ifade ettiği gibi bölgesine ilham veren, paylaşacak çok şeyi biriktirmiş olan bir ülke konumuna geldi. Bu toplantı vesilesiyle bu deneyimlerimizi tüm ülkelerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Herkese çok teşekkür ediyorum. Buradan -inşallah- sadece bir deneyim paylaşma değil, aynı zamanda barışın ve huzurun tüm dünyaya egemen olması için de birlik ve beraberliğimizi de artarak çıkarız."
Zirvede konuşan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'e mesleki eğitim alanındaki destekleri için teşekkür ederek "Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olarak memleketin öncelikli meselesinin eğitim olduğuna hep inandık ve bu vizyonla hareket ettik." dedi.
Hisarcıklıoğlu, konuşmasının devamında şunları söyledi: "Mesleki eğitim, özel sektörün insan kaynağını karşılamada en önemli vasıta olsun istiyorduk. Sağ olsun, Bakanımız Sayın Mahmut Özer'in bu konuda hem büyük desteğine hem de önemli icraatlarına şahit olduk. Bakanımız, mesleki eğitimde Türkiye tarihinde en önemli devrimi yaptı. Biz de Millî Eğitim Bakanlığımız ile başlattığımız mesleki hayatın iş ve staj protokolü ile özel sektörün meslek liselerinden stajyer almalarını ve mezunları istihdam etmelerini sağlıyoruz. Mesleki ve özel sektör birbirine doğrudan bağlı iki kavramdır. Özel sektör olmadan mesleki eğitim, mesleki eğitim olmadan da özel sektör olamaz. Hem yeni teknolojileri tek tek takip edebilmek hem de iş dünyasına nitelikli iş gücü kazandırmak amacıyla bu iki kavram arasında çok güçlü bir iletişim ve koordinasyon kurmalıyız. Mesleki eğitime yapılan yatırımdan asla zarar edilmeyeceği bilinciyle çalışıyoruz. Mesleki eğitime yatırım yaparak gençlerimizi geleceğe hazırlıyoruz."
OECD İstanbul Merkezi Direktörü Achraf Bouali ise zirvedeki konuşmasında, OECD İstanbul Merkezinin, bölgedeki ülkelerin tecrübelerini birbirleriyle paylaşması ve pekiştirmesi için kurulduğunu ifade ederek "Avrupa'dan Asya'ya ve Balkanlardan geniş bir coğrafyaya yayılan ülkelerin tecrübelerini paylaşmak için kurduk. Mesleki eğitim ve öğretim bağlamında Türkiye'nin tecrübelerini paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz." diye konuştu.
Bouali, "Bu çok önemli etkinlik organize edilirken sizinle birlikte çalışmaktan mutluyuz. Zirve, ülkelerin daha iyi ve daha sağlam kurumsal kapasitelerini artırmanın yanı sıra, özel sektör için sürdürülebilir ve gelişen bir ortamın sağlanması için de düzenli gerçekleştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Bu zirve vesilesi ile işbirliği yapmak istiyoruz. Bizimle birlikte çalıştığınız ve bu etkinliği mümkün kıldığınız için çok teşekkür ederiz." ifadesini kullandı.
Avusturya, İsviçre, Arnavutluk, Azerbaycan, Mısır, Hırvatistan, Fas, Slovakya, Gürcistan gibi ülkelerin yanı sıra uluslararası birçok kuruluş ve Türkiye'deki iş dünyası, sektör ve STK temsilcilerinin katıldığı konferansta, açılış konuşmalarının ardından OECD Eğitim ve Beceriler Direktörü Andreas Schleicher ve ETF Xavier Mathru de Cortada birer sunum yaptı.
OECD ülkeleri ve diğer ülkelerden gelen politika yapıcılar ve sosyal ortaklar için mesleki eğitim sistemlerine duyarlı, esnek, yenilikçi ve öğrencilerin değişen iş dünyasına geçişini destekleyici politikalara ve uygulamalara ilişkin tecrübe paylaşımının yapıldığı konferans, oturumlarla devam etti.