Atatürk
    Haberler
Türkiye’de mesleki eğitimin yaşadığı başarı hikâyesini kitaplaştıran MEB Bakan Yardımcısı Mahmut Özer,

Milli Eğitim Bakanlığı, son iki yılda mesleki eğitimde, sektörlerle kapsamlı iş birliğinden, eğitim merkezlerinin cazip hale getirilmesine, müfredatların ulusal meslek standartları ile uyumundan üretim kapasitesinin artırılmasına ve eğitim-istihdam bağının güçlendirilmesine çok sayıda önemli adım attı. Özellikle Kovid-19 sürecinde bu adımların sonuçlarına şahit olundu. MEB Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, ekibiyle yönettiği süreci, Türkiye’de ve dünyada tartışılan konuları “Mesleki Eğitimde Paradigma Değişimi: Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı” adıyla kitaplaştırdı. Özer ile Maltepe Üniversitesi Yayınlarından henüz çıkan kitabını ve mesleki eğitimi konuştuk.

Süreci hem yönetmek hem de yazmak nasıl bir duygu?

Mesleki eğitimde dönüşüm yeni bir dil inşasını gerektirdiği için bir taraftan yaparken diğer taraftan bu dilin geliştirilmesi ve bağlamının ortaya konması çok önemliydi. Benim açımdan da kıymetli bir çalışma oldu. Kitap öncelikle Türkiye’de mesleki eğitimin yakaladığı başarı hikâyesini anlatıyor. Diğer taraftan mesleki eğitimin geçmişine bakış sağlıyor, hangi aşamalardan günümüze gelindiğini gösteriyor.

Mesleki eğitimin geçmişine baktığınızda sorun nerede?

Mesleki eğitimde bir sorun varsa, bu sorunun iki alanı var: Mesleki eğitim alanı ve işgücü piyasası alanı. MEB, yıllardan beri iyileştirmek için çırpınıyor ancak bir noktaya kadar sonuç alınabiliyor. Çünkü mesleki eğitimi iyileştirme sadece eğitim alanında değil, ayrıca iş gücü piyasası ve ileri eğitim yani yükseköğretim alanında da düzenlemeler gerektiriyor. Dünyada da tartışmalar bu bağlamda ele alınıyor. Ancak bizde maalesef tek eksen üzerinden gitmiş tartışmalar.

Katsayı uygulaması için ne dersiniz?

Katsayı uygulaması da mesleki eğitim mezunlarının yükseköğretime erişimlerini alan dışı tercihler üzerinden kısıtlamayı hedefliyordu. 1999’da uygulama başladığında mezunların lisans programlarına erişimlerinin neredeyse imkânsız hale geldiği ve çoğunlukla sadece ön lisans veya açık öğretim programlarına yerleşebildikleri görüldü. Başarılı öğrenciler katsayı uygulamasından sonra mesleki eğitime yönelmediler. İki önemli sorun sistemi etkilemeye başladı. Birincisi, diğer lise türlerine yerleşebilmek için öğrencilerin rekabetleri ve dolayısıyla sınav sisteminin baskısı arttı. Diğer taraftan, mesleki eğitim giderek hiçbir yere yerleşemeyen akademik olarak görece başarısız öğrencilerin zorunlu eğitim türüne dönüştü. Bu defa da mesleki eğitimin yeterince cazip olmaması nedeniyle buradaki eğitim olumsuz etkilendi. Disiplin, devamsızlık ve terk oranları arttı. Mesleki eğitimin işgücü piyasasına verdiği sinyal gittikçe olumsuz oldu. İşverenler istedikleri nitelikte eleman bulamamaktan şikâyet etmeye başladılar. Yani bu uygulamanın on yıldan fazla uygulanmasının neden olduğu maliyet tahminin ötesinde oldukça büyüktür.

Liseler arası başarı farklarının artmasında da etkisi oldu mu?

Katsayı uygulaması öncesinde meslek liselerinde akademik olarak başarılı öğrenciler de bulunduğu için eğitim ortamlarında heterojen öğrenci kümeleri bulunuyordu. Özellikle dezavantajlı öğrenciler başarılı akranlarından faydalanarak öğrenme eksikliklerini telafi edebiliyorlardı. Katsayı uygulamasından sonra öğrenciler bundan yoksun bırakıldılar. Ayrıca, meslek lisesi homojenleştikçe eğitim ortamlarındaki dezavantajlar da arttı. Böylece mesleki eğitimdeki başarı düştü ve diğer liselerle aralarındaki başarı farkı arttı.

Ülkemizde de genç işsizlik oranlarını düşürmek için mesleki eğitim merkezleri aktif kullanılabilir mi?

Mesleki eğitim işgücü piyasası ile güçlü bağlar kurduğunda okuldan işe geçişin Almanya örneğinde olduğu gibi kolaylaştığını ve dolayısıyla da genç işsizlik oranlarının düştüğünü biliyoruz. Mesleki eğitim merkezlerinin aslında kapasite açısından ülkemizde yeterince kullanılamadığını görüyoruz. Buralarda çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitimi veriliyor. Öğrenciler haftada bir gün okula giderken diğer günler işletmelerde eğitim alıyorlar. Dört yıllık eğitimleri boyunca asgari ücretin üçte biri kadar ücret alırken iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı da sigorta kapsamında oluyorlar. Usta olarak mezun olanların eğitim aldıkları alanlarda istihdam oranları yüzde 88. Mezun olanların lise diploması alabilmeleri için esnek bir yapı kurduk. İşletmelerde mesleki eğitim verilebilmesi için zorunluluk olan usta öğretici sertifikasını almada iş kayıplarını önlemek ve erişimi artırmak için uzaktan eğitim imkânı getirdik. Kalfalık ve ustalık sınavları yılda iki kez yapılabilirken her ay yapılabilmesini sağladık. Bu iyileştirmeler sonunda öğrenci sayısı yüzde 62 arttı. Böylesine başarılı bir modeli genç işsizliği azaltmak için yaygınlaştırabiliriz.

‘Güçlü bağlarla güven arttı’

Kitabınızda sektörlerle iş birliği vurgulanıyor. Bu yönde atılan adımlar ve bu adımların yansımaları neler?

İstihdam kaynağını dikkate almayan bir mesleki eğitimin başarılı olması mümkün değil. Bu nedenle başlangıçta sektörlerle iş birliklerini güçlendirmeye odaklandık. Mesleki eğitim müfredatları kısa sürede birlikte güncellenerek ulusal meslek standartları ile uyumlu hale getirildi. Ders programı güncellendi. Öğretmenlerin iş başı ve mesleki gelişim eğitimleri bir yılda yüzde 700 arttı. Başarılı öğrencilere sağlanan burs miktarı yüzde 600 arttı. Döner sermaye kapsamında yapılan üretim miktarı yüzde 40 arttı ve 400 milyon TL bandına yükseldi. İlk kez mesleki ve teknik Anadolu liseleri yüzde 1’lik başarı diliminden öğrenci almaya başladı. Mesleki eğitime yerleşen öğrenci sayısı iki yılda yüzde 63 arttı. İlk üç tercihinde mesleki ve teknik Anadolu lisesine yerleşen öğrenci oranı yüzde 82’ye yükseldi. En önemlisi, mesleki eğitim okul ve kurumları ile işgücü piyasası arasında kurulan güçlü bağlar nedeniyle güven artmaya başladı.