Mesleki ortaöğretim ülkemizde yıllardan beri eğitim tartışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Mesleki eğitim, istihdam politikalarında da önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde mesleki eğitim ile ilgili sorunların farklı ölçeklerde de olsa diğer ülkelerde de yaşandığı görülmektedir. Dolayısıyla mesleki eğitimle ilgili tartışma konularında örüntü benzerliği söz konusudur. Mesleki eğitimin iş piyasası ile güçlü bağa sahip olamaması, altyapı yetersizliği, akademik başarısı düşük öğrencilerin kümelenmesi, temel becerilerde yetersizlikler, devamsızlık ve terk oranlarının diğer ortaöğretim kurumlarına göre yüksek olması bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu sorunların farklı ölçeklerde Kıta Avrupa’sında da mesleki eğitim için tartışıldığı ve çözüm önerilerinin geliştirildiği görülmektedir.
Okul dışı faktörler
Eğitim sistemlerinin en önemli performans göstergesi, okulların akademik başarıyı etkileyen okul dışı faktörlerin etkisini ne kadar azaltabildiğidir. Ailelerin sosyoekonomik seviyelerinin ve ebeveynlerin eğitim durumunun öğrencilerin akademik başarılarını belirleyen en önemli okul dışı faktör olduğu yıllardan beri bilinmektedir. Eğitim ve fırsat eşitliği iyi seviyede olan ülkelerdeki eğitim sistemleri, okul dışı etkilerin okulda oluşturacağı avantajları ve dezavantajları dengelemeye çalışmaktadır. Bu dengeleme temel eğitimde yeterince sağlanamadığında ve lise türleri arasında ayrıştırma yapıldığında, dengesizlikler çok daha fazla görünür olmaktadır. Dolayısıyla mesleki eğitim bağlamında farklı ülkelerde ortaya çıkan sorunlarla ilgili benzerlikler temelde akademik başarıya göre liselere ayrıştırma yapılmasından kaynaklanmaktadır. Ülkelerin eğitim sistemlerinin temel eğitimde okullar arası başarı farklarını dengeleme performanslarına göre sorunun şiddeti değişmektedir. Okullar arası başarı farkını temel eğitimde yeterince dengeleyebilen ülkelerin bu performansı PISA araştırmalarında da kendisini göstermektedir. Bu ülkelerde okullar arası başarı farkının düşük olduğu göz önüne alınarak eğitim sisteminin de daha eşitlikçi olduğu değerlendirmesi yapılmaktadır.
Temel eğitimde sorunlar çözülemediğinde ise lise ayrıştırması ile öğrenciler görünürde akademik başarısına göre, ancak temelde ailelerin sosyoekonomik seviyesine göre okul türlerine ayrıştırılmaktadır. Ailelerinin sosyoekonomik seviyeleri düşük öğrencilerin genellikle mesleki eğitimde kümelendiği görülmektedir. Bu durumda mesleki eğitim kurumlarında eğitim ortamları daha dezavantajlı olmakta, devamsızlıklar ve okul terkleri oranları da artmaktadır. Burada en kritik konu, sorunun kaynaklarını doğru tespit edebilmektir. Türkiye’de okullar arası başarı farklarına vurgu yapan çalışmalara bakıldığında sorunun liselerden ve özellikle de mesleki eğitimin düşük performansından kaynaklandığına odaklanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla sorun yanlış bir şekilde lisede, yani meslek liselerinde aranmakta, liseye gelene kadar temel okuryazarlık ve beceri eksikliğinin neden yeterince giderilemediğine fazlaca yer verilmediği görülmektedir.
Katsayı uygulaması
Tüm dünyada bu bağlamda yapısal sorun varlığını sürdürürken Türkiye’de 1999 yılında başlatılan ‘katsayı uygulaması’ politikasının bu kümelenmenin şiddetinin artmasında özel bir yeri vardır. Mesleki eğitim öğrencilerinin yükseköğretime erişimini farklı katsayı ve ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı gibi mekanizmalar üreterek sınırlandırma çabaları kısa sürede ciddi olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Mesleki eğitime yönelim düşmüş ve öğrenciler diğer lise türlerine girebilmek için daha rekabetçi bir ortama sürüklenmişlerdir. En önemlisi, akademik olarak başarılı ve mesleki eğitime gitmesi durumunda normalde yükseköğretime devam etmek isteyecek öğrenciler artık mesleki eğitimi tercih etmez hale gelmişlerdir. Sonunda mesleki eğitim, toplumda tercih edilen değil zorunlu olarak gidilen bir eğitim türüne dönüştürülmüştür. Katsayı uygulaması uzun mücadelelerle kaldırıldıktan sonra lise yerleştirilmelerinde SBS uygulamasından TEOG uygulamasına geçiş, amaç öyle olmasa da, mesleki eğitimde yine benzer sorunlar üretmiştir. Mesleki eğitim, yine merkezi sınavda en düşük puanlı öğrencilerin ‘zorunlu tercihi’ haline gelmiştir.
Acı olan dışsal müdahalelerle bu hale getirilmiş mesleki eğitime yıllarca eğitim sisteminin günah keçisi rolü verilmesidir. Mesleki eğitimin çok kalitesiz olduğu, öğrencilerinin çok başarısız ve sorunlu oldukları, iş piyasasının beklentilerinden çok uzak eğitim verildiği gibi yıllarca nakarat şeklinde tekrarlanan söylemler, mesleki eğitimi daha da özgüvensiz hale sokmuştur. Başarısızlıklar sanki kendilerinden kaynaklanan bireysel sorunlarmış gibi mesleki eğitim öğrenci ve öğretmenleri sürekli kendilerini sorgular durumda tutulmuştur. Sonuç olarak mesleki eğitim algısı oldukça kötü bir noktaya sürüklenmiş ve mesleki eğitim iş piyasasına olumsuz sinyaller vermiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yıllarca mesleki eğitimi iyileştirebilmek için çok sayıda projeyi hayata geçirmiştir. Bu projeler mesleki eğitimde kısmen iyileşmelere neden olmasına rağmen iki temel konuda yeterince mesafe alınamaması bu çabaların performansını düşürmüştür.
Telafi imkanları
Birincisi, temel eğitimde okullar arası başarı farkının azaltılmasında istenen performans sağlanamamıştır. Dolayısıyla temel beceri ve okuryazarlık eksiklikleri olan öğrenciler ilkokul ve ortaokul kademelerinde sorunları iyileştirilmeden eğitimlerine devam edebilmiş ve lise ayrıştırması ile kendilerini bir anda daha önce çözülemeyen sorunları ile birlikte mesleki eğitimde bulmuşlardır. Ülkemizde PISA araştırma sonuçları okullar arası başarı farklarının önemli olduğunu ve maalesef halen varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Dolayısıyla, liselerde temel okuryazarlıklarda ve becerilerde önemli farklılıklar varlığını sürdürmeye devam etmektedir. MEB, destekleme ve yetiştirme kursları ve İYEP gibi projelerle başarısı düşük öğrencilere telafi imkânı vererek bu farkları azaltabilmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Yılların oluşturduğu bu sorunu öğrenci ölçeğinin büyüklüğü de göz önüne alındığında elbette kısa sürede çözebilmek oldukça zor olup gerekli destek mekanizmalarını düzenli ve istikrarlı bir şekilde uygulama imkânı olduğunda bu sorunlar zamanla çözülebilecektir.
İkincisi ise, mesleki eğitim değerlendirilirken iş piyasası ve yükseköğretim ile ilişkilere yeterince yer verilmemesidir. İş piyasasında okuldan işe geçişi mesleki eğitim açısından kolaylaştıran mekanizmalar kurulduğunda mesleki eğitim daha değerli hale gelebilecektir. Diğer taraftan yükseköğretime geçiş kanaları açık ve isteyen mezuna ileri eğitim imkânını destekleyen bir mesleki eğitime dönüşüm sağlandığında, akademik olarak başarılı öğrenciler için mesleki eğitim tercih edilebilir olacaktır. Dolayısıyla, mesleki eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik MEB’in atacağı adımların performansı, iş piyasası ve yükseköğretim alanında bu bağlamda yapılacak iyileştirmelere doğrudan bağlantılıdır.
Sektörle güçlü iş birlikleri
MEB, 2023 Eğitim Vizyonu’nda mesleki eğitimin güçlendirilmesine çok özel bir yer ayırmıştır. Sektörlerle güçlü iş birlikleri kurmuş, mesleki alan ve atölye öğretmenlerinin iş başı ve mesleki gelişim eğitimine özel yer ayırmış, müfredatı güncellemiş ve ulusal meslek standartları ile uyumlu hale getirmiştir. Mesleki eğitimde uygulamalı eğitimi destekleyen döner sermaye kapsamında yapılan üretimden hazine payı kesinti oranı yüzde15’den yüzde 1’e düşürülmüştür. Ülkenin önceliklerine göre alan ve dallarda gerekli güncellemeleri ve düzenlemeleri kısa sürede yapmıştır. Oldukça başarılı öğrencilerin tercih ettiği seçici meslek liseleri kurmuştur. Başarılı öğrencileri mesleki eğitime çekebilmek için ilk defa kurulan mesleki ortaöğretim kurumlarında hedefe ulaşılmış ve ilk kez yüzde 1’lik akademik başarı dilimden öğrenciler mesleki eğitime alınmıştır. Diğer taraftan geleneksel çıraklık-kalfalık-ustalık eğitimin sürdürüldüğü mesleki eğitim merkezlerini güçlendirmek için lise diplomasında erişim kolaylığından özel müteşebbislere ilk kez mesleki eğitim merkezi kurabilme imkânı verilmesine kadar çok sayıda iyileştirici düzenlemeyi kısa sürede hayata geçirmiştir.
Tüm bu adımlar kısa sürede meyvelerini de vermiştir. Mesleki eğitime kaydolan öğrenci sayısı yüzde 17, mesleki eğitim merkezlerine kaydolan öğrenci sayısı da yüzde 62 artmıştır. Mesleki eğitimde döner sermaye kapsamında yapılan üretim yüzde 40 artarak 400 milyon TL bandına yükselmiştir. Mesleki alan ve atölye öğretmenlerinin iş başı ve mesleki gelişim eğitimlerine katılan öğretmen sayısı yüzde 700 artmıştır. Diğer taraftan sektörlerle işbirlikleri kapsamında öğrencilere sağlanan burs miktarı yüzde 600 artmıştır.
İki yıl gibi kısa sürede yukarda kısaca değinilen somut başarılar mesleki eğitim camiasının özgüvenini artırmıştır. Özellikle Covid-19 salgını ile mücadele günlerinde gösterdikleri üretim performansı ile mesleki eğitim sağlık çalışanlarından sonra ülkemizin kahramanları olmuşlardır. Zor günlerde ürettikleri dezenfektandan maskeye, yüz koruyucu siperliklerden tek kullanımlık önlüğe, solunum cihazı ve maske makinelerine kadar çok geniş spektrumda yaptıkları üretim ve dağıtım mekanizması, bu zor günlerin ilk şokunun atlatılmasına unutulmayacak katkı sağlamıştır. Ayrıca, mesleki eğitim ilk kez ürettiği bir ürünü (maske) yurtdışına ihraç etmiştir. Toplum bir bütün olarak mesleki eğitime müteşekkir olmuş, ulusal ve uluslararası basında da mesleki eğitim başarıları ile ilk kez bu kadar görünür olmuştur. Bu dönem, mesleki eğitim için uzun yıllardır zayıflatılan özgüvenin onarıldığı ve eski güzel günlerle köprü kurulabildiği bir dönem olmuştur.
AR-GE merkezleri
MEB, gelinen noktada yeni bir projeyi daha başlatmaktadır. Covid-19 salgın günlerinde önemli ivme kazanan mesleki eğitimde üretim potansiyelini artırmak için ülkemizin farklı bölgelerinde 30 AR-GE merkezi kurmaktadır. Bu AR-GE merkezleri ülkenin öncelikli alanlarında üretim ve inovasyon kültürünün yaygınlaşması rolünü yerine getirecektir. Bu kapsamda AR-GE merkezlerinde fikri mülkiyete odaklanılacak ve patent, faydalı model, tasarım ve marka üretim ve tescili için özel çaba sarf edilecektir. Özellikle meslek öğretmenlerinin alanlarına göre mesleki gelişim eğitimleri de bu merkezler üzerinden yürütülecektir. Bu proje, bir taraftan mesleki eğitimin üretim kapasitesinin artmasını sağlarken ülkemizin ihtiyacını karşılamada büyük öneme sahip olacak ürünlerin sürekli ortaya çıkması mesleki eğitimin algısını da iyileştirecektir. Böylece bir taraftan mesleki eğitimde kalite sürekli iyileştirilirken diğer taraftan mesleki eğitimin üretim ve inovasyon ile bağları da güçlendirilmektedir. Fikri mülkiyet bağlamında güçlü bir mesleki eğitim, mezunların istihdam edilebilirliğini destekleyecek ve toplumdaki mesleki eğitim algısını da iyileştirecektir.